Kayıtlar

Geceyi Yaratan Işık

Resim
  Nasıl korku dolu bir dünyada uyanık bir kalple yaşanır? Bazen dünya, bitmeyen bir kâbus gibi görünür; insanlar çıkarları için birbirlerini gözünü kırpmadan yok eder ve sonra geceleri huzurla uyurlar. Bu kadar zulüm ve adaletsizlik görmek her insanın kalbini titretir. Soru şu: Kalplerimiz ölmeden böyle bir dünyada nasıl yaşayabiliriz? Birincisi: Korkuyla bakmak ama uyanık gözlerle. Çünkü bu korku, zayıflığın değil; insanlığın işaretidir. Hiçbir şeyden korkmayanın kalbi ölmüştür. Uyanık vicdan, adaletsizlikle karşılaştığında daima huzursuz olur. Bu huzursuzluk bizi farklı kılar. İkincisi: Kendimizi kalemle silahlandıralım. Suç ve adaletsizlik gördüğümüzde, susmak yalnızca karanlığın gücünü artırır. Ama yazmak, konuşmak ve ifşa etmek, insanın kederini ve acısını yapıcı bir güce dönüştürebilir. Bu az ama samimi sesler, her zaman tarihi değiştirmiştir. Üçüncüsü: Tanrı’nın adaletini unutmayalım. Suçlular geceleri rahat uyuyabilir, ama uykuları uzun sürmeyecektir. Er ya da geç, intikam ...

Demirtaş, bin yüzlü adam için bir tehdit

Resim
Demirtaş, bin yüzlü adam için bir tehdit Kürtlerin çağdaş tarihinde birçok şahsiyet zulme ve haksızlığa uğramıştır ve bu önemli şahsiyetlerden biri de  Selahattin Demirtaş ’tır. Ne silaha sarıldı ne de şiddeti teşvik etti; aksine, yumuşak diliyle, kalemiyle ve demokratik politikalarıyla Kürtlerin ve Türkiye’deki tüm ezilenlerin sesi oldu. O, tek suçu adalet, hakikat ve ifade özgürlüğünü savunmak olan bir adamın sembolüdür. Buna rağmen, Türk devleti onu, Öcalan gibi silahlı Kürt liderlerine yakıştırılan suçlamalarla suçladı. Demirtaş yalnızca Kürtlerin değil; birçok Türkün, Alevinin ve özgürlük yanlısının da kalbini kazandı ve bu popülerlik onu Erdoğan’ın en tehlikeli rakibi haline getirdi. Erdoğan, bin yüzlü adam, bencil politikalarla ve yapısal baskıyla yalnızca iktidarı korumaya önem verdiğini göstermiştir. Bir zamanlar Newroz’u suç sayan ve Kürtleri yıllarca onu kutladıkları için işkenceye maruz bırakan aynı adam, şimdi Türkiye’de Newroz’u resmî tatil ilan ediyor. Çünkü siyasett...

Yalan, Dürüstsüzlük ve Modern Çağın Serabı

Resim
  Yalan, Dürüstsüzlük ve Modern Çağın Serabı Gençken, dedikoduların, yalanların, iftiraların ve çoğu kötülüğün köklerinin Ortadoğu’da olduğunu sanıyordum. Belki bu acıların kültürel yoksulluktan, diktatörlüklerden ya da çürümüş geleneklerden kaynaklandığını düşünüyordum. Gelişmiş toplumlarda dedikoduya, iftiraya ve hileye yer olmadığını hayal ediyordum. Belki oradaki insanlar yalandan ve ahlaksızlıktan uzak duruyorlardı; belki de erkekler orada daha merhametli, daha dürüst ve daha sorumluluk sahibiydiler. Ama ne yazık ki... Zaman geçti, göç ettim, gördüm, dokundum ve anladım. Gerçek bundan başka bir şey değildi: Yalanın coğrafi sınırı yoktur. Dedikodular din ya da ırka bağlı değildir. Dürüstsüzlük ve ahlaksızlık evrenseldir. Batı’da yalanlar gülümseyerek söylenir. Dedikodular diplomasi maskesinin ardında yayılır. İftiralar yasal sözleşmelerin içine gizlenir. Kibar görünen insanlar sessizlik içinde birbirlerinin onurunu yok ederler. Ve daha asil sandığım erkekler daha derin yaralar ...

Dualarımız neden kabul olmuyor?

Resim
  Dualarımız neden kabul olmuyor? Her gün‌ milyonlarca insan kırık kalpler ve yaşlı gözlerle göğe yöneliyor. Dünyanın dört bir yanında, savaşın bitmesi ve mazlumların kurtuluşu için secdeler ve dualar yükseliyor. Ama hala Gazze’nin sokaklarında kan akıyor, Yemen hâlâ alevler içinde yanıyor, Sudan, Myanmar ve Çin’deki Müslümanlar hala acı ve sürgünle yaşamaya mahkum. Aklımıza kazınan acı soru şu: Neden bunca yakarışa rağmen felaketler durmuyor? Belki de gerçek şu ki, dua eylem olmadan yarım kalır. Gözyaşları, zulme karşı iradeye dönüşmezse tarihin sessizliğinde kaybolur gider. Allah iradeyi insanın ellerine vermiştir; bizi seyirci olmamız için değil, zulme karşı durmamız için yaratmıştır.  Dua, uyanış için, umutları güçlendirmek ve kalpleri birbirine bağlamak için bir güç olabilir; ama katliamları durdurmak yalnızca birlik, direniş ve ortak eylemle mümkündür. Tarih göstermiştir ki hiçbir zulüm ebedî değildir. Fakat zulmün zincirini kırmak, sadece gözyaşı ve yakarışla değil, hal...

Tanıma mı, Yoksa Kanlı Elleri Yıkamak mı?

Resim
Tanıma mı, Yoksa Kanlı Elleri Yıkamak mı? Yetmiş yıldan fazladır, Filistinliler yalnızca işgal ve soykırıma değil, aynı zamanda dünyanın örgütlü kayıtsızlığına da maruz kalıyorlar. Batılı ülkeler, Avrupa’dan Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar, maddi ya da personel desteği sunmak yerine sessiz kaldılar ya da dolaylı olarak bu suçlara, kimi zaman silah satışıyla kimi zaman İsrail’e diplomatik destek vererek, ortak oldular. Başka bir deyişle, bunca yıl boyunca Filistin’e ne mali ne de insani yardımda bulundular; yalnızca seyirci oldular. Ama bugün, Donald Trump ile kişisel rekabetler ve siyasi oyunlar yüzünden, birdenbire bazı ülkeler “Biz Filistin’i tanıyoruz” diyorlar. Benim sorum şu: Bütün o katliamlar ve kanlı sahneler yaşanırken siz neredeydiniz? Şimdi ne değişti? Filistinlilere ne gibi bir faydanız olacak? Daha açık sorayım: Amacınız ne? Çünkü bu, ciddi bir adım olmaktan çok, bir medya manevrasıdır. İşgalin ve soykırımın doğası değişmedi. Ablukalar sürüyor, evler yıkılıy...

Trump'ın Orta Doğu'daki Bölücü Projeleri

Resim
   Trump’ın Oyunu ve Mağdurları Tüm Orta Doğu Son yıllarda, “Türkiye , Azerbaycan Sınır Dayanışması” adı verilen bir proje, Donald Trump’ın ve Beyaz Saray’daki müttefiklerinin politikalarının gölgesinde ortaya çıkmıştır. Bu proje, bölgenin sosyal ve siyasi gerçeklerine bir yanıt olarak değil, ABD’nin Rusya, İran ve Çin ile yürüttüğü jeopolitik rekabetin bir parçası olarak tasarlanmıştır. Görünürdeki amacı, bu güçlerin bölgedeki etkisini sınırlayacak yeni bir ittifak oluşturmaktı; ancak gizli sonucu, istikrarsızlık ve güvensizlik yaratmaktı. 2018’den itibaren, İran’a yönelik yaptırımların artması ve Kafkasya’daki askeri faaliyetlerin yoğunlaşmasıyla, Washington Türkiye ve Azerbaycan’a desteğini giderek daha açık şekilde göstermiştir. Trump, hem açıkça hem de perde arkasında, bu iki ülkeyi bölgesel rakiplerine karşı yeni bir denge unsuru olarak tanıtmıştır. Ancak bu “güç oyunu” ne gerçek güvenlik ne de kalıcı bir ilerleme sağlamıştır. Bu ittifakın sonuçları büyük ölçüde yabancı ...

Koyun postuna bürünmüş kurtlar

Resim
 Koyun postuna bürünmüş kurtlar Filistin ve Siyonizm tarihi, bu acı gerçeğin canlı bir kanıtıdır. İlk Yahudi göçmenlerin iş ve daha iyi bir yaşam bahanesiyle Filistin'e geldikleri günden itibaren, aldatma ve işgal tohumları bu topraklardaki insanların sadeliğine ve güvenine ekilmiştir. Yüzyıllardır komşularıyla barış ve bir arada yaşama içinde yaşayan Filistinliler, bu yeni gelen misafirlerin sıradan yaşamın ötesinde bir planları olduğunu bilmiyorlardı; bu plan daha sonra "Siyonizm" adıyla dünyayı sarstı. 20. yüzyılın başlarında, Büyük Britanya'nın açık desteğiyle Avrupa'dan Filistin'e örgütlü Yahudi göç dalgaları başladı. Hile ve baskı yoluyla topraklar satın alındı veya müsadere edildi ve sakin yüzlerin ve dostluk vaatlerinin ardında, demografik yapıyı değiştirip ülkeye tamamen hakim olma planı vardı. Filistinlilerin "komşu komşudur" şeklindeki basit inancı, siyaset ve sömürgecilik kurtları için en büyük fırsata dönüştü.  1948 yılı bu tarihte bir d...